8 Ağustos 2016 Pazartesi

BATMAN V SUPERMAN: DAWN OF JUSTICE

Batman v Superman: Adaletin Şafağı


Zack Snyder stüdyo müdahalelerine rağmen epik bir süper kahraman hikayesi ortaya çıkartmayı başarmış görünüyor


Filmin sinema gösterimini izledikten sonra yazdığım, biraz da taraflı bir değerlendirme yazısı muhtemelen okuyacaklarınız. Bunun birkaç nedeni var. İlki, DC evreninin, özellikle de Batman ve Superman 'ın, Marvel evrenindeki herhangi bir süper kahramandan daha fazla derinlğe sahip karakterler olduğunu düşünüyor olmam. Bir diğer nedense, sinema dili olarak Zack Snyder‘ın çektiği Man of Steel‘i de oldukça beğenmiş ve Ang Lee‘nin ve Hulk‘undan sonra ilk kez bir süper kahraman filmini baş tacı etmiş olmam. 

Bu noktada, filmin en büyük dezavantajı, öncelikle karşısında tür filmlerinin DC tarafında kaderini de bir nebze olsa belirlediğini, en azından aşılması gereken bir eşik olarak karşısına çıktığını düşündüğüm Nolan ‘ın kara şövalye üçlemesinin ve Marvel'in sinematik evreninin başarısı. Kendi adıma, Nolan üçlemesiyle ilgili hep arada kaldığımı belirtmeliyim. İlk film benim için ortalama düzeydeydi. Son film ise, ilk iki filmin yanında daha fazla "süper kahraman" filmi görünmekle beraber aksayan bir çok noktasını Bane, dolayısıyla da Tom Hardy‘nin performansıyla kapatmıştı. Olayı kopartan film ise, elbetteki ikinci filmdi. Lakin; kurgu, hikaye, evrene bakışı, felsefesi (kara şövalye yorumu) yanında ikinci filmi de parlatan eşsiz Joker yorumuyla Heath Ledger olmuştu. Tüm bunların yanında, serinin aksayan en önemli yanı, bugün daha rahat görüyorum ki Christian Bale‘in yarattığı Batman olmuş benim adıma.

Sinemanın gördüğü belki de en iyi Batman, Ben Affleck
ve Superman'a itibarını geri kazandıran Henry Cavill
İşte, Zack Snyder‘ın ortaya koyduğu işin en parlak yanlarından biriside burada ortaya çıkıyor. Ben Affleck‘in Batman'i. Kuşkusuz ki karşımızda sinemanın en iyi Batman‘i var. Hem oyuncu performansı, hem yönetmen yorumu, hem de fiziksel şartlar olarak.

Peki nedir Affleck ve Snyder‘ın batman yorumunu bu kadar iyi yapan?
Öncelikle, filmin DC evrenini oldukça yakından takip ettiğini söylemeliyim. Yani bu filmi tam manasıyla izledim diyebilmek için geriye dönük çizgi roman ve animasyonlara da bir şekilde aşina olmak gerekli olabilir. Bunun iki nedeni var. Hem filmin kısa olmasından da kaynaklanan kurgu problemleri nedeniyle hikayenin akışında hissedilen aksamaları tamamlayabilmek, hem de ortaya çıkarılmak istenen Batman‘i anlayabilmek. Hatırlatmakta fayda var ki, karşımızda Alfred‘in de söylediği gibi ölmek için dahi yaşlanmış bir kara şövalye var. Bu noktada, Batman profilini, motivasyonunu ve hatta Superman ‘la olan kavgasını tam olarak anlayabilmek için filmin organik bağı olan iki DC macerasından Frank Miller‘ın The Dark Knight Returns macerasının mutlaka okunması gerektiğini söylemeliyim. Okumak istemeyen için, animasyonda yeterli olacaktır ki;
Batman: The Dark Knight Returns, Part 1
Batman: The Dark Knight Returns, Part 2

Yukarıda da belirttiğim gibi kendi adıma filmle ilgili ilk olumlu yargım bu oldu. DC evrenine, çizgi romanlara olan yakınlığı.

İşin Superman tarafına gelecek olursam, zaten Man Of Steel‘de de vurgulanan yarı tanrı olma durumu, bu filmde de devam etmekte. Hatta filmin başlarında, iyi ve kötünün ayrımına, din ve tanrı kavramları üzerinden yapılan basit göndermelerde ısınma turlarını tamamlayan etmenler. Açıkçası, The New 52 dönemiyle birlikte başlayan Superman çizgisinde, yakın duracağım bir seri / macera bulamamışken, Snyder‘ın Man Of Steel ile birlikte işin bu tarafına da müthiş olumlu bir katkı yaptığını düşünüyorum. Ortaya çıkan Superman, kesinlikle uzun zamandır çizgi romanlarda göremediğim kadar iyi bir Superman. Hem Henry Cavill yorumuyla, hem insani tarafıyla, hem kusurlarıyla, hem de (en önemlisi) kusursuz yanlarıyla.

Nette karşılaştığım bir çok yorum, filmin hızlı kurgusunun hikaye akışında bir çok boşluğa neden olduğu yönündeydi. Özellikle Lex Luthor ve Superman cephesinde bu boşluk daha da fazla. Bu nedenle, filmin mutlaka Superman/Doomsday macerasının takip edilerek beslenmesi gerektiğini de eklemem lazım. Filmin organik bağı olduğunu söylediğim maceralardan bir diğeri olan Doomsday, her ne kadar Lex Luthor ile ilgili bazı soru işaretlerini gidermeye yetmese de, hikaye bütünlüğünün sağlanması adına önemli. Doomsday, özellikle de ikinci film için (superman ‘ın ölmesi gibi konularda) spoiler yedirecektir bu arada; eğer konuya aşina değilseniz. lakin, en azından ikinci filmde ne bekleyebileceğinize dair bazı güzel beklentilere de sokacaktır sizi. 

Doomsday macerasını takip etmek dahi Lex Luthor ile ilgili bazı soru işaretlerini gidermeye yetmeyecek dedim. Bunun nedeni filmin kısa süresinde, felsefi altyapısına bir çok hikayeyi yedirmeye çalışması. Burada, Luthor‘un motivasyonu ile ilgili, Batman‘ı da işin içine kattığından, baba kavramından gelen bazı karmaşıklıklar var, ki filmin ikinci bir izlemeye ve okumaya ihtiyaç duyuyor olması gerçeği ortaya çıkıyor bence bu aşamada. Kaldı ki, aynı sıkıntının Joker ‘in batman motivasyonu nedeniyle Nolan üçlemesinin ikinci filminde de yaşandığını düşünüyorum.

Eisneberg'in ortaya koyduğu Lex Luthor profili hiç fena değil
Filmin benim adıma bir diğer artısı da Jesse Eisenberg‘in yarattığı Lex Luthor profili oldu. Fazlasıyla Ledger / Joker‘i hatırlatıyor olsa da açıkçası Eisneberg ‘den bir başkası böyle bir Lex Luthor ortaya koysa, çok rahatsız bir kopya olarak algılanabilirdi. Ancak, tekrar söylemeliyim ki, oyuncu performansını da etkileyen motivasyonu anlayabilmek için, ultimate edititon'ın izlenmesi çok daha faydalı olacaktır.

Filmin negatif taraflarından birisi ise hızlıca geçilmiş Justice League göndermeleri oldu benim adıma. Ne yazık ki beklenen etkiyi, daha doğrusu “heyecanı” yaratamamış sahneler. Flash‘ı, Aquaman‘ı, Cyborg'u gördüğümüz sahneler sanki dizi havasında geçiştirilmiş. Oysaki, Flash gibi DC evrenini ters yüz etmiş, Aquaman gibi kadim karakterlerin bulunduğu sahnelerin bu kadar oldu bittiye getirilmemiş olması gerekirdi. Snyder ‘ın Man Of Steel‘de, Superman'ın ilk kez uçup ses duvarını deldiği sahnede olduğu gibi (ki bunu Smallville başladığından beri bekliyorduk) izleyenlerin wow efektleriyle karşılayacağı, heyecan duyacağı sahneler ortaya çıkarmasını bekliyordum. Zaten yeteri kadar karışık ve süreye sığmayan bir hikayeyi daha da karıştırmamak için bilinçli bir seçim yapılmış olma ihtimali de anlaşılabilir elbetteki. Bunun yanında, Özellikle Flash ve biraz da Aquaman için yapılan oyuncu seçimlerinin de başından beri oldukça hatalı olduğunu düşünüyorum. işin güzel taraflarından birisi de, Terminator 2: Judgement Day‘de Skynet‘in babası Miles Dyson rolündeki Joe Morton'un, Cyborg 'un da babası olarak karşıma çıkması oldu. Sanki ince düşünülmüş bir gönderme gibi geldi bana, tesadüf olsa dahi sevdim.

Filmle ilgili en büyük çekincelerimden birisi olan Wonder Woman konusunda ise içim rahatladı doğrusu. Hem karakterin ortaya çıkışının sona kalması, hem de Gal Gadot‘un performansı, kafa karıştırıcı aşk – meşk mevzularına girilmemesi, güzel olmuş. Amy Adams'ın varlığına rağmen de, filmin tamamen ter kokmasının önüne geçilmiş. 

Bir de Alfred mevzusu var elbette ki. Michael Caine her ne kadar hayran olduğum bir oyuncu olsa da, Jeremy Irons ile birlikte Alfred yorumunda da keskin bir dönüş olmuş. Baba şefkatine sahip, ağlatan bir Alfred‘den çok, Batman‘ın gerçek anlamda yardımcısı rolüne bürünmüş daha sert bir Alfred çıkıyor karşımıza. Açıkçası o daha iyi, bu daha iyi diye düşünmek istemedim hiç, benim için her ikisi de eşsiz doğrusu.

Görüp görülebilecek en iyi Batman karşınızda
Sadede gelmem gerekirse, filmin uzatılmış versiyonu "ultimate edition" ile birlikte yapılacak tekrar izleme sonrası yazacağım daha sağlıklı bir eleştiri olacaktır muhtemelen ama süper kahraman filmlerinde beğeni eğilimi farklı noktalarda olan benim için bu film bulunmaz bir nimet oldu. Man Of Steel‘i zaten baş tacı etmiştim ve bu filmde ondan farklı değil. Snyder ‘ın Man Of Steel‘de ortaya çıkardığı Superman, Henry Cavill ile birlikte oldukça tatmin ediciydi. Burada da Ben Affleck ile ortaya çıkan Batman, bence sinemanın gördüğü en iyi batman. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder